Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

21 Temmuz 2022 Perşembe

TAKVİM 1

1 MÜNAFIKLARIN KÖTÜLÜĞÜ

Kötülük yapan, yapılmasına sebep olan ve iyilik yapılmasına da engel olan kimseler şerrin anahtarıdır. Bu münafıklığın alameti­dir. Allah Teâlâ’nın âyet-i kerimesinde bu­yurduğu gibi: “Münafık erkekler ile münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendir. Onlar kötülüğe sevkederler, iyilikten alıkoyarlar” (Tevbe 9/67).
Kişi bir başkasını kötülüğe sevkettiğinde kul hakkına girer, yanlış bir çığır açmış olur. Cenâb-ı Mevlâ kişinin kendine yaptığı kö­tülükleri affedebilir, fakat helâllik almadan kul hakkını bağışlamaz. Açtığı yanlış çığır devam ettikçe de o kişinin günahı artar. Bu noktada büyük dikkat gerekiyor. Mümin kimse kendi nefsi kadar ailesi ve çevresin­den de sorumludur. Onun işi iyilik yapmak, iyiliğe sevketmektir.


2 HİCRİ YILBAŞI

Hicrî yılbaşı, Peyğamber Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] Hz. Ebû Bekir [radıyallahu anh] ile birlikte Mekke'den ayrılıp Medine’ye gittiği, yani hicret ettiği gündür. Milâdî takvime göre 16 Temmuz 622’de gerçekleşen bu yolculuk, hicrî tak­vimin muharrem ayının ilk gününe denk gelmektedir.
Mekke müşriklerinin zulmü sonucunda Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] Mekke müslümanlarını Medine’ye gönderdi.Daha önceki hac mevsimlerinde müslüman olan Medineliler de Mekke müslümanlarını karşılayarak onlara sahip çıktılar. Bunun ar­dından da Peygamber Efendimiz Medine’ye geldiler. Büyük bir sevgi ve bağlılıkla karşı­lanan Resûlullah Efendimizin Medine’ye bu gelişi hicrî takvime başlangıç kabul edilip müslümanlar için yılbaşı oldu.
Müslümanlar gerçek güçlerine bu tarih­ten sonra ulaştılar ve İslâm büyük bir hızla bütün dünyaya yayıldı. Bu yüzden muharrem ayının birinci günü ayrı bir öneme sahiptir.


3 ÜÇ KOMŞU
Resûlullah Sallallahu aleyhi vesellem] bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Kom­şuluk üçe ayrılır. Kimi komşunun üç, kiminin iki, kiminin bir hakkı vardır. Üç hakkı olan, müslüman ve yakın akraba olan komşudur. İki hakkı olan müslüman olan ama yakın akraba olma­yan komşudur. Bir hakkı olan farklı bir dinden olan komşudur" (Heysemî).
İslâm âlimleri bu hadis-i şerifi açıklarken, komşuluktan doğan hakların iyiliğe karşılık vermeye veya iman kardeşliğine bağlı olmadığı üzerinde özellikle durmuşlardır. Komşularımız kötü ahlâklı, bizim haklarımızı gözetmeyen kişiler bile olsalar yine de kendi haklarını kay­betmezler.
Nitekim İbn Mesud [radıyallahu anh] kendisi­ne gelip komşusunun eziyetlerini anlatan birine şöyle demiştir: “0 senin hakkında Allah’a isyan ediyor. Sen onun hakkında Allah’a itaat et.”

 
4 AŞURE GÜNÜ ÖNEMİ
Hicrî yılın ilk ayı olan muharrem ayının onuncu gününe aşure günü denir. İslâm'dan önce de aşure gününe önem verilir, o gün oruç tutulur ve Kabe’ye yeni bir örtü örtülür­dü. Medineli yahudiler de İsrâiloğulları’nın firavunun zulmünden kurtuldukları günün anısına aşure gününde oruç tutuyorlardı.
Peygamberimiz Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] Medine’ye hicret ettiğinde yahudilerin uygulamasından farklı olması için ümmetinden dileyenlerin aşure orucu tutmasını, eğer tutacaklar ise bir gün öncesi ve sonrasını da oruçlu geçirmelerini buyurmuştur.
Hz. Peygamber aşure günüyle ilgili olarak bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuş­lardır: “Kim aşure gününde ailesine geniş davranır ve onlara bolca ikramda bulunur­sa, Allah da ona bolca ikramda bulunur ve rızkını çoğaltır.”



5 AFGAN-RUS SAVAŞINDAN HATIRALAR
“Mücahidler arasında cihada çok tutkun olan Ümer Yakub isminde biri vardı, şehid edildi. Yanına koştuk. Bir de baktık ki si­lahına sıkı sıkıya sarılmış. Silahını almak istedik, fakat elinden almaya gücümüz yet­medi. Bunun üzerine, ‘Yakub, biz senin kar­deşleriniz!’ diye seslenince hemen silahını salıverdi.
Yine mücahidler arasında Seyyid Şah is­minde bir zat vardı. Kur'an hafızı, âbid ve oldukça çalışkan olan bu mücahid, sabah aydınlığı gibi meydana çıkan sadık rüyalar görüyordu. Aynı zamanda keramet sahibiydi. O da şehid edildi. İki buçuk sene sonra cephe komutanı Nurülhak ile Seyyid Şah’ın kabrini ziyaret ederek açtık. Onu canlıymış gibi taptaze gördük. Sadece sakalı biraz uzamıştı. Onu tekrar defnettik” (Abdullah Azzam, Afgan Cihadında İlahî Yardım).



6 SÖZ DİNLEYEN TAŞLAR
Ebu Zer (r.a.) anlatıyor:
“Ben Peygamberimizin (s.a.v.) yalnızlık halini de takip eder­dim. Peygamberimizi bir gün tek başına otururken gördüm. Yalnızlığını fırsat bilip hemen gittim, izin isteyerek yanına oturdum.
Az sonra Hz. Ebu Bekir geldi selâm verdi, sağ tarafına oturdu. Sonra Hz. Ömer geldi, selâm verdi. Hz. Ebu Bekir’in sağına oturdu. Daha sonra Hz. Osman geldi, selâm verdi. Hz.Ömer’in sağına oturdu.
Peygamberimizin önünde  yedi veya dokuz taş vardı. Taşları avucuna aldı. Taşlar hemen zikretmeye başladılar. Arı uğul­tusunu andıran seslerini duy­dum. Sonra taşları yere bıraktı. Hemen sustular.Sonra onları aldı, Hz. Ebu Bekir’in avucuna koydu, yine zikretmeye başladılar. Arı uğultuşuna benzer seslerlerini duy­dum. Sonra onları yere bıraktı ve hemen sustular.
Daha sonra eline alıp Hz. Ömer’in eline koydu. Yine zi­kretmeye başladılar Arı uğul­tusu gibi seslerini duydum. Sonra bıraktı ve hemen sustular
Az sonra onları aldı, Hz. Os­man’ın eline koydu. Zikre baş­ladılar. Yine arı uğultusunu andıran seslerini duydum. Sonra yere bıraktı ve hemen sustular.
Bunun üzerine Peygamberi­miz şöyle buyurdular:
‘İşte bu hal Peygamber hali­feliğine işarettir.”’



7 BEN HİÇBİR KADINLA TOKALAŞMAM

Resulullah (s.a.v.) kadınlarla tokalaşmazdı.
Ümeyme binti Rukeyka(r.anha) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:
“Şüphesiz ben kadınlarla to­kalaşmam.” (Mucemü’s-Sağîr, Hadis No:2636)
Bu konuda Hz. Âişe (r.anha) gördüklerini anlatırken diyor ki:
“Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınlarla biati (elle musâfaha etmeden) sözle yapı­yor ve şu âyette belirtilen şart­ları koşuyordu:‘Allah'a hiçbir şeyi eş tutma­maları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öl­dürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getir­memeleri, (emredilecek) her­hangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları(Mümtahine, 60:12)
‘Resulullah’ın (s.a.v.) eli ni­kâhlı olmadığı hiçbir kadının eline asla değmedi. Kadınlar, bu şartları kendi sözleri ile ikrar edince, Resulullah (s.a.v.):Artık gidin, sizinle biat ettik’ derdi ve musâfahada bulunma­dan onlarla biatini tamam­lardı.
‘Hayır, Allah'a yemin olsun ki, asla onun eli hiçbir kadının eline değmedi. Fakat kadın­larla sözle biat sözü yaptı?” (Buharı, Tefsir, Mümtahine:2, Talâk:20)




8 MEKKEYLE BİRLİKTE GÖNÜLLERİN FETHİ
Mekkenin fethi İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir.Ön yargı ve baskı duvarlarını yerle bir eden fetih İslam davetinin kapılarını sonuna kadar açmıştır,
On iki bin kişilik sahabi ordusuyla mekke ye giren Peygamberimiz (s.a.v.) ilk işi Kabe nin içine girerek ziyaret etmek oldu . Dışarı çıktıktan sonra halka veciz bir konuşma yaptı :
"Ey Kureyşliler Allah c.c. sizlerin cahiliye dönemindeki batıl  inançlarınızı yok etti. Sîzlerden hiçbiriniz başkalarından üstün değildir . Bütün insanlar Adem a.s. soyundan geliyor.O da topraktan yaradılmıştır.Sonra "Ey insanlar Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık . şüphesizki Allah c.c. katında en değerliniz ondan en çok korkanınızdır.Allah c.c. elbette her şeyi bilen ve herşeyden haberdar olandır (hucurat 49/13) ayetini okudu .Ardından şu tarihi soruyu sordu :
Ey Kureyşliler Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz 
Peygamberimizi çok iyi tanıyan Kureyşliler "Yaptıklarımızı affedip iyilik yapacaksın . Çünkü sen değerli bir babanın değerli evladısın" dediler,
Onların tahminlerini boşa çı­karmayan Efendimiz, geçmişte yaptıkları zulüm ve işkenceleri bir tarafa bıraktı: “Evlerinize gidebilirsiniz. Hepiniz hür ve serbestsiniz" buyurdu.



9 SÜNNET-İ SENİYYE

Sünneti seniyye İslam’ın ikinci kaynağı ve Kur ân’ın tef­siridir. Allah’ın iradesinin, rızasının tecellisidir. Bu açıdan  Allah’ın emri ne kadar bağlayıcı ise Resulullah’ın (s.a.v.)  emri de o kadar bağlayıcıdır.
Allah’ın yap veya yapma’ dedikleri ne kadar önemliyse, Resulullah’ın (s.a.v.) emir ve  yasakları da o kadar önemlidir  Kur’ân, özellikle Allah Resûlü’nün dinî konulardaki yerini  tespit ederken der ki;
“Peygamber size ne getirdiyse onu alın, ona tutunun sizi neyden yasakladıysa ondan kaçının” (Haşir, 59:7)
Bu âyetin bir çeşit açıklaması olarak da Resulullahaleyhissalâtüvesselâm şöyle buyurur:
“Size emrettiğimi mümkün olduğunca uygulamaya çalışın, yasakladığımdan da kaçının.” 
Resulullah’a (s.a.v.) îman etmek, imanın esaslarından olduğu gibi, ona uymak, sünnetine yapışmak ve onu örnek  almak da Allah’ın bir emridir  ve doğru yolu bulmanın bir gereğidir:
“Allah’a ve ümmi peygamber olan Resûlüne ki o, Allah’a ve O'nun sözlerine inanır iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (Araf, 7:158) 
İslam’ı öğrenmede ve yaşa­mada, Allah’ın emrini tutmada  ve mü’min olarak kalmada tek örnek Resulullah’ın (s.a.v.) biz­zat kendisidir. Onu bize örnek olarak Yüce Allah seçmiş ve onun izinden gitmeyi emret­miştir.



10 MUHAMMED BU ÜMMETİN PEYGAMBERİ OLACAK
Peygamberimiz, Hz. Hatice için çıktığı bir ticari seferden sıcak bir günde dönmüştü. O sırada Hatice, en sevdiği arka­daşı Nefise ile birlikte evlerinin üst katında oturuyordu. Fakat gözleri günlerdir yolda olduğu için, gelen kervanı görmekte hiç zorlanmadı.
Hava açıktı ama, küçük bir bulut parçası onun peşinde idi. Hz. Hatice, o bulutu önce Nefise’ye gösterdi. Fakat dikkatle bakınca gözlerine inanmakta zorlandı.
Kainatın Efendisinin kıy­metli eşi ve ‘Müminlerin An­nesi’ olma şerefini kazanıp Hz. Cebrail tarafindan inciden ya­pılmış bir cennet köşküyle müj­delenen bu yüce kadın, elbette ki melekleri de görecekti.
Peygamberimiz, kervandaki yükler boşaltılınca, yaptıkları ti­careti anlatmak maksadı ile Hz. Hatice’nin evine uğradı. Bu asa­letti kadın, o sırada kız kardeşi Hâle’yle birlikte oturuyordu.Evdeki hizmetçiler, misafir­lerine hurma ikram ettiler.O hurmalar hep birlikte yen­diği hâlde, hiçbiri eksilmedi.
Hz. Hatice bu durumu gö­rünce, amcasının oğlu Vara-ka’nın yanına koştu. Bu kişi büyük bir Hıristiyan âlimiydi ve çok kitap okuyordu.
Hz. Hatice, Meysere’nin söz­lerini ve kendi gözleriyle gör­düklerini anlatınca, Varaka hiç düşünmeden: "Sözlerine bakı­lırsa Muhammed bu ümmetin peygamberi olacaktır. Ben zaten o peygamberin bu üm­metten çıkacağını tarihiyle bir­likte biliyordum.” dedi.



11 MAHŞER GÜNÜ ÖNCELİKLE SORGULANACAK KİMSELER
Ebu Hüreyre (ra.) rivayet et­miştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
Mahşer günü öncelikle sorgula­nacak kimseler vardır: Kur'an oku­yan, zengin olan ve cihadda ölen.
Allah, Kur’an okuyana “Resu­lüme indirdiğim kitabı sana öğ­retmedim mi?” diye sorar. Adam  “Evet Rabbim” der. Peki, sen ne  yaptın?”
Adam “Ben onu gece gündüz  okurdum.” Allah. “Yalan söylü­yorsun!” der. Melekler de ona “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışır­lar. Allah ona “Sen, falanca Kur’an okuyor demeleri için okudun, nitekim onlar da bunu söylediler’ der.
Sonra mal sahibi getirilir Allah “Ben sana mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki kim­seye muhtaç olmadın” der. Zen­gin “Evet Rabbim” der “Sana verdiğimle hangi ameli işledin?”
“Yakınlarıma yardım ettim ve sadaka verdim.”
“Sen, falanca cömerttir deme­leri için öyle yaptın, nitekim onlar da bunu söylediler” der Sonra, Allah, yolunda ölen ‘öyle bilinen’ getirilir Allah ona “Niçin öldürüldün?” diye sorar
“Senin yolunda cihad etmem emredilmişti, ben de öldürülünceye kadar savaştım” der Allah “Yalan söylüyorsun!” den Melek­ler de “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar. Allah “Sen, falanca ce­surdur desinler diye cihada katıl­dın, insanlar da öyle söylediler” buyurur
Ey Ebu Hüreyre! Kıyamet gü­nü cehennem bu üç kişinin zara­rına köpürüp kabarır. (Müslim)



12 YABANCI BİR EVE GİRERKEN

Ebû Saîd Hudri (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir:
Medine'de Ensâr meclisle­rinden birinde oturuyorduk. Ebû Mûsâ telaşla geldi.
“Neyin var?" diye sorduk. Şöyle cevap verdi: “Ömer beni çağırmış. Kapısına vardım ve üç defa selâm verdim. Kimse selâ­mımı almadı. Ben de geriye döndüm. Daha sonra Ömer bana. 'Senin yanımıza gelmene mani olan nedir? diye sordu.
“Ben, ‘Senin kapına geldim, üç defa selâm verdim. İçeri girmek için izin istedim; ancak bana cevap vermediler Bunun üzerine ben de geri döndüm. Çünkü Resulullah, Herhangi biriniz, bir yere girmek istediğinde üç defa izin istesin, eğer izin verilmezse geri dönsün’ buyurmuştur’ de­dim. Bunun üzerine Ömer. ‘Peygamber’in (s.a.v) böyle buyurduğuna dair bir delil getir. Yoksa sana ceza veririm’ dedi. Übeyy bin Ka’b, ‘Bu cemaatin en küçüğü ile Ebû Mûsa gidip bu şahitliği yerine getirebilir dedi. Orada bulunan Ebû Saîd, 'Cemaatin en küçüğü benim’ dedi. Übeyy bin Ka’b, 'Haydi öyle ise Ebû Mûsa ile birlikte git’ dedi. Gittim ve Hz. Resulullah’tan (s.a.v.) bu hadisi işittiğimi söyledim.”
Bir rivayete göre bizzat Übeyy, Hz. Ömer'in yanına gider ve hadisi işittiğini söyler. Sonra da “Ey Hattab’ın oğlu! Muhammed’in arkadaşlarını cezalandırma” der.
Hz. Ömer, “Sübhanallah! Bir şey yapmadım. Sadece tahkik etmek istedim” dedi.
(Buhân, İsti’zân 3)



13 GAYRİ MÜSLİM BAYRAMLARI
İmâm-ı Rabbânî [kuddise sırruhû] anla­tıyor: ‘Müslüman bir komşum vefat etmek üzereydi. Beni çağırdılar. Gittim. Kendini kaybetmiş olarak yatıyordu. Kalbine nazar ettim. Zifiri karanlık çökmüştü. Teveccüh ettim, dua ettim lâkin zerre kadar karanlık dağılmadı. Ya Rabbi! Bende mi bir kusur var? Sana bu kadar müracaat ettim ama bir faydası olmadı' diye niyaz ederken kalbime şöyle ilham geldi:
‘Eğer sen bu teveccühü dağlara yapmış olsaydın senin hürmetine dağları yerinden sökerdim. Ama bu adamın karanlığını aça­mazsın. Çünkü bunun karanlığı Hindular’ın bayramına katılmasındandır. Bu yüzden te­veccühüne karşılık verilmiyor.’
Sonra kalkıp evime gittim. Bir zaman sonra komşumun öldüğü haberi geldi. Cenazesine gideyim mi diye kararsız kaldım. Rüyamda şöyle buyruldu: 0 kişinin zerre miktarda olsa imanı mevcuttur ve bunun bereketiyle cehen­nemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır. Cena­zesine gidebilirsin.”
0 zamanlar Hindular’ın bayramlarında renkli bir pilav pişirilip dağıtılırmış. Bu müslüman onlara uyup pilav yapıyor, dağıtıyor ve bayramlarını kutluyormuş. Halbuki yaptığımız kutlamalara dikkat etmemiz gerekiyor. Acaba bu bir müslüman kutlaması mı, değil mi?



14 ASHAB-I KİRAM FIKHI
Ashâb-ı kirâmdan sonraki neslin bü­yüklerinden Halife Ömer b. Abdulaziz [rahmetullahi aleyh], fıkhî konulardaki ihtilafın ümmete nasıl rahmet olduğunu şöyle ifade ediyor:
“Ashâb-ı kiram, fıkhî konularda iyi ki ihtilaf etmişler. Bu beni çok sevindiriyor. Eğer onlar her konuda tek bir hüküm söylemiş olsalardı, sonra gelen insanlar dinde büyük bir sıkıntıya düşerlerdi. Hiç şüphesiz ashap, din konusunda kendi­lerine uyulacak imamlardır. Bir kimse onlardan hangisinin sözünü alıp uygulasa bir sünnete uymuş olur. Çünkü onların din hakkında söyledikleri Kur'an ve Sünnetten başka bir şeye dayanmaz. Böylece onların hangisinin görüşüne uyulsa bir sünnet ile amel edilmiş olur. Bu da insanlara din işinde genişlik sağ­lar."



15 SALİH AMEL NEDİR
Allah rızası için yapılan bütün hayır çe­şitleri salih amel kapsamına girer. Farz, vacip, sünnet, müstehap, mendup gibi di­nin emir, teşvik ve tavsiye ettiği bütün işler salih amel olarak tanımlanır. Salih amele hayırlı iş de denir.
Yaptığımız bir amelin salih olması ve sevap yazılması için iki önemli şart vardır: Birincisi Allah rızası için yapmak; İkincisi de dinin emrettiği şekilde ilme ve edebe uygun tamamlamak. Allah için yapılmayan bir ibadet, ya şirktir ya da gösteriştir, tövbe edilmezse ikisinin de sonu ateştir.




16 İMAM CAFER-İ SADIK (R.A.) NASİHATİ
İmam Cafer-i Sâdık [rahmetullahi aleyh]in  oğluna yaptığı  nasihat "Yavrucuğum, sakın tembel olma; sıkıntı ve üzüntüye kapılma. Tembellik ve keder her kötülüğün anahtarıdır. Şayet tem­bel olursan, hakkı yerine getiremezsin; kederli ve sıkıntılı olursan, hakikatler gerçekler karşısında dayanıklı ve sabırlı olamazsın.


17 NASIL GELMEM
Rebî b. Huseym [rahmetullahi aleyh], yaşlı ve hasta olmasına rağmen cemaat­le namaz kılmak için iki kişinin yardımıyla camiye gelirdi. İnsanlar ona, "Allah sana ruhsat verdi, istersen bu haldeyken ce­maate gelmeyebilirsin" dediler. Rebî b.Huseym onlara şu cevabı verdi: 'Rabbım’in davetçisi ‘hayye ale's-salâh' (haydi nama­za) diye davet ederken ne yapabilirim kî? Nasıl olur da gelmem


18 HASAN-I BASRİDEN (K.S.) NASİHAT - Kimin Garantisi Var
Bir gün Hasan-ı Basrî’nin [rahmetul- lahi aleyh] yanında cehennemden son çıkan kişiden bahsederler. Bu kişinin Hennâd isimli biri olduğu, bin sene azap çektikten sonra cehennemden çıkacağı söylenir. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî ağlar ve, “Keşke Hennâd isimli kişi ben olsaydım!" der. Yanındakiler bu söze şa­şırıp hayretle karşılarlar. Hasan-ı Basrî, “Niçin hayret ediyorsunuz, nasıl olsa ce­hennemden çıkmıyor mu?" der. “Bizim böyle bir garantimiz de yok!



19 Kalp Bozulunca
Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], bir hadis-i şerifinde, “Uyanık olun! insanda bir et parçası var ki o ıslah olunca bütün vücut ıslah olur. O bozulunca da bütün vücut fesat bulur" buyurmuş­lardır.
Kalbin bozulması ferdin bozulmasına, ferdin bozulması aileye, ailenin bozulması topluma sirayet eder ve bir kalpten taşan bozukluk bütün âlemi ifsat eder. Bütün bozulmaların özünde günahlarla kirlenmiş kalp unsuru vardır. Böyle kalpler, fırsatını buldukça cemiyete kötülüğünü bulaştırır ve diğer fertlerin de bozulmasına yol açar.



20 Kötülük Yapana İyilik
Ebû Abdurrahman Sülemî [rahmetul- lahi aleyh] şöyle diyor: “Seninle alaka­sını kesen kimseyle sen alakanı kesme. Sana kötülük edene sen iyilik et. Sana zulmedene ise sabır ve af ile muamele­de bulun. Çünkü Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyur­muştur:
‘Seninle alakasını kesenle sen ala­kanı devam ettir, vermeyene ver, sana kötülük yapana sen ihsanda bulun, iyilik yap"’(Ahmed b. Hanbel, Müsned; Hâkim, Müstedrek).


21 Kervan Göçtü Biz Kaldık
Habib-i Acemî hazretlerinin [rahme- tullahi aleyh] Amre isminde saliha bir hanımı vardı. Gece kendisini kaldırır ve şöyle derdi: “Ey efendim kalk, gece bitti! Önümüzde uzun bir yol var, azığımız ise az. Salihlerin kafileleri önümüze geçtiler, biz ise geride kaldık.”



22 İmtihana Sabır
Allah Teâlâ insanı imtihandan geçirdiği­ni buyurmaktadır. Bu imtihanın şekli için, geçmiş ümmetleri “bazan nimetlerle, bazan musibetlerle imtihana çektiği" (A'râf 7/168) gibi. “Sizi bir imtihan olarak iyilikle de kö­tülükle de deneyeceğiz’ (Enbiyâ 21/35) diye beyan buyuruyor. Bu ilâhî kanun her an her yerde, âfetler, kazalar, ölümler, hastalıklar, işlerin bozulması gibi musibetlerle tecelli ediyor. Böyle durumlarda bağırıp çağırma­mak, şikâyet etmemek, kendimizi kaybe­decek kadar sarsılmamak isteniyor bizden. Ümitsizlikten kaçınmak, sabr-ı cemil üzere olmak tavsiye olunuyor.


23 Yönetici Sorumluluğu
Imam-ı Gazâlî hazretleri [rahmetullahi aleyh], Selçuklu Sultanı Melikşah'a hitaben yazdığı eserinde şöyle nasihat ediyor:
“Ey sultan! Önce insanları idare etmenin kıymetini biliniz, onun tehlikelerini öğreniniz. Çünkü Liderlik büyük nimettir. Eğer onu hakkıyla yerine getirirseniz, kendisinden sonra başka saadet düşünülemeyen bir saadete ulaşırsınız.
Şayet onun hakkını veremeyip zulümden kaçınmazsanız, kendisinden sonra ancak kâfirliğin olabileceği bir bedbahtlığa düşer­siniz."


24 Kötülerle de iyi Olmak
Güzel ahlâklı insan, sadece dostları ile de­ğil, düşmanları ile de güzel geçinmesini bilen kimsedir. Kendisini sevenlere sevgi göster­mek fazilet değildir.
Bu, “al gülüm ver gülüm” cinsinden bir ti­carete benzer. Peygamber Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] bize öğrettiği fazilet, bizi sevmeyeni sevebilmek, vermeyene ver­mek, gelmeyene gitmek, kötülük edene iyilik etmektir.
Çünkü iman iyiliği emreder. Müminlik gü­venilir olmayı gerektirir.


25 Halkın Önünde Olanlar
Emevî halifelerinden Velîd b. Abdülmelik, büyük binalar yaptırmaya, çarşı­lar ve iş yerleri kurmaya düşkündü. Onun döneminde halk bir araya geldiklerinde birbirlerine binalarını, işletmelerini ve arazilerini sorarlardı. Velîd’den sonra halife olan Süleyman'ın derdi de, yeme içme ve kadınlardı. Onun döneminde de halk çoğunlukla evlilikten, câriyelerden, yeme içme ve ziyafetlerden bahsederdi. Nihayet ibadetlere düşkünlüğü ile bili­nen ve adaleti ile “İkinci Hz. Ömer’ diye meşhur olan Ömer b. Abdülaziz hilafete geçtiğinde, halk arasındaki konuşmalar da değişti. İnsanlar birbirlerine en çok şöyle sorular soruyordu: Günde kaç zi­kir yapıyorsun? Bu gece ne kadar Kur'an okudun? Dün gece teheccüde kalktın mı?.. (İbn Kesîr).

26 CAFER-İ SADIK (R.A.) - Kötü Arkadaşın Zararı
Cafer-i Sadık hazretleri ( Rahmetullahi Aleyh], kötü ahlâklı insanlarla yapılan arkadaşlığın zararlarını şöyle sıralıyor: “Yalancıyla arkadaşlık etme, çünkü ona inanır aldanırsın. 0 serap gibi uzağı ya­kın, yakını da uzak gösterir. Ahmak ile arkadaşlık etme, zira sana kârı doku­nacağı yerde, zararı dokunur. Cimri ile arkadaşlık etme. Çünkü o en açık ihtiya­cını bile vermez. Korkakla da arkadaşlık etme. Zira o, bir lokmaya ve hatta daha da azına seni satar."



27 ŞEYH SA'Dİ-İ ŞİRÂZÎ (R.A.) - Sözün Ölçüsü
Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî hazretleri [rahmetullahi aleyh] şöyle diyor:
“Başının yücelere ermesini diliyorsan, dağ gibi, ayağını eteğine çekmelisin. Ey bil­gili kişi! Az konuş, dilini çek. Yarın dilsizler için sorgu sual yoktur. Gerçeği bilenler ve onun inci gibi değerli olduğunu anlayanlar, ağızlarını ancak inci saçmak üzere açarlar.
Çok konuşan az dinler. Öğüt ancak ses­sizliğin değerini bilenleri etkiler. Soluk so­luğa durmaksızın konuşacak olursan, baş­kalarının sözlerinin değerini bilmez, ondan yararlanamazsın.
Ölçülmemiş olan bir kumaş nasıl biçi­lemezse, ölçülüp tartılmayan bir söz de söylenemez. Doğru ve yanlışı düşünerek konuşanlar,hazırcevapçılardan daha iyidir. Söz, insanın kişiliğinde bir olgunluk ölçü­südür. Sözle kendini küçültme.”



28 Ehl-i Beyt’in Ahlâkı
Hz. Hüseyin'in [radıyallahu anh] oğlu İmam Zeynelâbidin [rahmetullahi aleyh] bir gün mescidden çıkarken karşılaştığı bir adam kendisine kötü bir şekilde sövdü. Orada bulunan kimseler adama saldıra­cakları sırada Zeynelâbidin hazretleri buna mani oldu ve şöyle dedi: “Bizim bilinmeyen kusurumuz çok. Bir ihtiyacın varsa söyle ki yardım edeyim." Bu söz o kimseyi utandır­dı, aç olduğunu söyledi. İmam Zeynelâbidin [rahmetullahi aleyh] ona 15.000 dirhem verilmesini söyledi. Bunun üzerine adam şöyle dedi: “Şehadet ederim ki sen pey­gamber soyundansın!"


 29 TESBİHAT

Allâh'ın celâlinden zikrettiğimiz tesbih (Sübhanallah), tehlil  (Elhamdülillah) cümleleri arşın etrafını dönüp dururlar.
Onlar tıpkı arı oğulu uğultusu çıkararak sahiplerini andırırlar. Sizden biri, arşın civarında kendisi andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı? Akşam namazını kıldığın zaman 7 defa "Allahümme ecirna mine'n nâr" de. Şayet bu duayı okur, o gece ölürsen yine cehennemden âzat edilmiş olarak yazılırsm. İbni Abbâstan: "Rasülullah teşehhüdden sonra şunu okurdu: `Allâhümme inni eüzü bike min azabi'l-kabri cehennem ve eüzü bike min fitneti'd-deccial ve euzü bike min fitneti'l mahyâ vel-memat (Allah'ım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım)" 
Kim sabah vakti 3 kere  "eûzü billahi’s-semîi’l-alimi mine’ş-şeytâni’r-racim"  " der ve Haşr süresinin sonundaki 3 ayeti okursa Allah o kimse için akşama kadar dua ve istiğfar etmek üzere 70 bin melek vazifelendirir, o gün ölürse şehid olarak vefat eder. Kim bu ayetleri akşam vakti okursa aynı mükâfat ve dereceye ulaşır.  Allah Bakara suresıne iki ayette nihayet vermiştir. Onları okuyana mükafatını Arş-ı hazinesinden verecektir. Onları  öğrenin, hanımlarınıza ve çocuklarınıza da öğretin. Ebü Ümâme'den: "Allah Rasülü'ne 'En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?' diye soruldu. 'Gecenin sonunda yapılan duadır' diye cevab verdi. Fadâle ibnu Ubeyd'den: "Rasülullah dua eden, bir adamın dua sırasında Hz. Peygamber'e salat ve selam okumadiğını gördü. "Bu kimse acele etti!" buyurdu. Sonra adamı çağırıp "Biriniz dua ederken Allah'a hamd u senâ ederek başlasın, sonra Peygamber'e salât okusun, sonra da dilediğini istesin!" buyurdu. 


30 Emeğe saygı

İnsanoğlu ilahî ve tabii kanun gereği, varlığının ve hayatiyetinin devamı için çalışmak, kazanmak ve yemek ihtiyacındadır. Ancak Müslüman için aslolan helal kazanmak ve helal yolda harcayarak yaşamaktır. Bu yüzden inanan için emek ve alın teri dökülerek kazanma duyarlılığı ayrı bir önem arzetmektedir. Alın teri dökerek kazanılan helal rızkın, meşru ve salih amellere muvaffakiyet sebebi olduğu, helalin salih amelden önce emredildiği şu ayetten açıkça anlaşılmaktadır: “Helal ve güzel şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.” (Müminun, 23/51.) Yenilen lokma ne kadar helal olursa, yapılan amel de o kadar salih ve makbul olur. Anadolu insanı bu hassasiyetleri yüreğinde ve kalbinde taşır, amellerine yansıtır. Kazancının helal olmasına ve alın teri ile elde edilmesine dikkat eder. Çünkü Anadolu insanı bilir ki duaların kabulü ve sema kapılarının açılması helal lokma ile mümkündür. Bu yüzden emek ve alın teri dökülerek kazanılan işlerden çekinmez. Böylesi bir emek de en büyük saygıyı hak eder.

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder